Ülkemiz ve dünyamız giderek yaşlanıyor. 21 yy.ın en önemli başarılarından biri insanoğlunun doğumla beklenen yaşam süresindeki artıştır. Teknolojideki ilerlemeler ve bulaşıcı hastalıklarla mücadelede kat edilen yol ile hastalıkların erken tanı ve tedavisinde gelinen nokta, yaşam süresinin uzamasındaki etkili faktörlerden biridir. Doğurganlık oranlarının da düşmesi ile toplumlarda yaşlı nüfus oranları artmıştır. Ülkemizde, Türkiye İstatistik Kurumu’nun adrese dayalı kayıt sistemine göre 2018 yılı itibarıyla doğumla beklenen yaşam süresi kadınlarda 80 yıla, erkeklerde 75 yıla çıkmıştır. Aynı zamanda, 65 yaş üzeri bireylerin toplumdaki oranı da % 8.76’ya ulaşmıştır.
Artan yaşlı nüfusun sağlık, ekonomi, sanat, kültür, mimari gibi hayatın her alanından beklentileri olacağı tartışılmaz bir gerçektir. Peki bu gerçeklikten ne kadar haberdarız? Yaşlı bireyin taleplerini ne kadar biliyoruz? İşte, yaşlanmakta olan ülkelerin önünde, ayrıntılarıyla yanıtlanmayı bekleyen bu önemli soru bulunuyor.
65+ yaş grubu ile çalışan tüm meslek gruplarının en büyük görevinin, yaşlı bireylerin hayatının bu dönemine hazırlanabilmesi için gerekli donanımı sağlamak olduğunu düşünüyorum. Böylece, bireyler gerekli önlemleri alarak yaşlanma sürecinde yaşayacaklarına hazır hale gelecek ve kaliteli bir yaşam şansına sahip olacaktır.
Peki, hazırlık nedir? Hedef ne olmalı? Ne zaman hazırlıklara başlanmalı? Bu soruların yanıtı için öncelikle yaşlanmanın ne zaman başladığını belirtmeliyiz. Yaşlanma, anne karnına düşmemizle başlayan ve ölümle noktalanan bir süreçtir. Yaşlılık ise çocukluk, yetişkinlik gibi yaşamın dönemlerinden bir tanesidir.
İnsanoğlu her alanda yaşamına anlam verme, bir hedef koyma, tanımlama çabası içerisindedir. Yaşlılık dönemi için bilimsel olarak son zamanlarda kabul görmüş ifadelerden biri ‘Yaşam Kalitesi’ olmuştur. Yaşlı bireylerde hedef ise kişinin yaşam kalitesini artırmak olarak belirlenmiştir. Yaşam kalitesi, bireylerin içinde yaşadığı toplumdaki amaçları, beklentileri, standartları ve kaygıları açısından yaşamdaki pozisyonlarını nasıl algıladığını ifade eder. Başka bir deyişle, bireyin kendini nasıl algıladığıdır. Bireyin hayatının her döneminde tam bağımsız olması, kendini ifade edebiliyor olması, toplum içinde var olabilmesi, yeterlilik duygusunun olması yaşam kalitesini belirleyen önemli alt başlıklardır.
Dünya Sağlık Örgütü, son yıllarda ‘Fonksiyonel Yeterlilik’ kavramını gündeme getirmiştir. Bu kavram, bireylerin değerli hissedebilmeleri için kendileri olmaları gerektiği şeklinde tanımlanır. Fonksiyonel yeterlilik için gerekenler ise öğrenim, gelişim, karar verebilme, mobilize olma, yeni ilişkiler kurabilme ve devam ettirebilme ile topluma katkı olarak belirtilmiştir.
O halde fonksiyonel olarak yeterli ve kaliteli bir yaşam hedefi tüm bireylerde olmalıdır. Bu da ancak bireylerin bu alandaki bilgilerinin artırılması ile olabilir. Haklarını bilmeyen birey onlar için mücadele edemez. Hayalleri, hedefleri olmayan bireyin eyleme geçecek motivasyonu olmaz. Bu nedenlerle yaşlı bireylerin her açıdan bilgi ve beceriyle donatılması aktif yaşlanma için önemlidir. Ülkemizde hayat boyu öğrenmenin ileri yaşa denk düşen modeli olan Tazelenme Üniversitesi’nde amaçlanan tam da budur. Bu sosyal sorumluluk projesinde bireylere yaşlı haklarından yaşlılıkta görülen hastalıklara, sağlıklı beslenmeden egzersizlere kadar birçok konuda bilgi verilir ve uygulama yapmaları sağlanır.
Fonksiyonelliğin sağlanabilmesi için kişinin kontrolündeki faktörlerden en önemlisi ‘Sağlıklı Yaşam Tarzı’dır ve yaşamın tüm evreleri için hayati öneme sahiptir. Sağlıklı yaşam tarzı olarak kastettiklerimiz, sağlıklı beslenme, egzersiz, sigara gibi kötü alışkanlıklardan uzak durmaktır.
Kişinin toplum içerisinde kendini ifade edebilmesi ve değerli hissetmesi her yaşta önemlidir. Ancak mesleki açıdan emekli olmuş, insanlarla teması kesilmiş, sorumlulukları ve yetkileri azalmış, başka bir ifade ile toplumsal rolleri değişmiş yaşlılarda değerini sorgulama ve sosyal izolasyon riskleri doğar. Bu nedenle, kişi emekli olsa da bu dönemde yapabileceği uğraşları hayatına dahil etmelidir. Daha önce tam zamanlı yaptığı işleri yarı zamanlı veya gönüllü olarak yapabilir. Yoğun iş hayatı nedeniyle katılamadığı sivil toplum örgütlerine katılabilir. Burada en önemli nokta kişinin sadece var olduğu için bile değerli olduğunu bilmek, hissetmek ve hissettirmektir. O nedenle toplum, yaşlıya bakış açısında sahip olunan değerler noktasına gelmeli ve bireylerin toplum içinde aktif rol almalarını desteklemelidir.
Sonuç olarak, yaş almayı uygun şekilde karşılamak için öncelikle hayatınızın bütününe yayacağınız, kaliteli yaşam talebimiz olmalıdır. Yaşam kalitesinin temelini ise fonksiyonel olarak yeterli olmamız oluşturur. Yaşlılık sadece bireysel çabalarla hazırlanacak bir olgu değildir. Toplumun her ferdi yaş alma olgusu ile ilgili sorumluluğa sahiptir. Toplum içinde yaşayan tüm bireyler, yaşlıların toplum içinde hak ettiği saygıyla yaşamasından, kendini ifade etmesinden, bağımsız olmasından, sağlık ve sosyal hizmetlere kolaylıkla erişebilmesinden sorumludur. Toplum; bebeği, çocuğu, genci, yetişkini ve yaşlısıyla bir bütündür. Ve bir bütün olarak bizler birbirimizin ihtiyaçlarının farkında olarak sevgiyle, saygıyla, el ele, kol kola hareket ederek yaş almayı karşılamalıyız.