Durum böyle olduğunda konuşmamız gereken yeni olgu, yeni bir sorun ortaya çıkıyor. Bu yeni oluşan olgu ile kim ya da kimler nasıl roller üstlenmeli ve ne yapılmalı üzerine konuşulması gerekiyor. İnsan biyopsikososyokültürel bir varlıktır. Yaşadığı süre boyunca bu boyutlar ile etkileşim halinde oluyor. Yapılan çalışmalara göre insan ömrü uzadı ama ne yazık ki kaliteli şekilde uzamadı. İşte bu sebeple, yaş alan bireylerde insanın bu boyutları ayrı ayrı incelenmesi gerekiyor. Çünkü yaş almakla birlikte aynı zamanda bir ya da birden fazla kronik hastalığa da sahip olursunuz. Her bir boyutuyla ilgilenmesi gereken yeni uzmanlık alanları işin içine giriyor. Biyolojik olarak sahip olunan hastalıklar karar verme, hareket etme yetilerini yavaş yavaş insanın elinden alıyor. Bu sebeple günlük yaşam aktivitelerinde bir başkasının yardımına bağımlı hale geliniyor. Bir başkasının yardımı olmaksızın yaşamı devam ettirmekte zorlanılıyor hatta mümkün olmuyor.
Söz konusu durumda bireye kimin bakım hizmeti sunacağı tartışma haline geliyor. Evde mi bakılsın yoksa kurumda mı takip edilsin sorusu gündeme geliyor. İşte en önemli ayırımlardan bir tanesi burada ortaya çıkıyor. Kurumda bakım hizmeti evde bakım hizmetinin karşıtıymış gibi algılanıyor. Oysaki kurumda bakım olmadan evde bakım; evde bakım olmadan kurumda bakımın olması mümkün değildir. Yardım alacak birey hala evde yaşamını hafif destek ile sağlayabiliyorsa ve aklı başında, bir de çevresinde birinci derece yakınları var ise kesinlikle evde takip edilmesi çok daha konforlu oluyor. Eğer günlük yaşam aktivitelerinde bağımlı bir ve birden fazla kronik hastalığa sahip ise kurumda profesyonel bir ekip ve multidisipliner bir yaklaşımla takip edilmesi insan onuruna yakışandır.
Önlenebilir ölüm sebeplerinden dolayı dünyada birçok insan hayatını kaybediyor. İşte bu sebeple alanlarında uzmanlaşmış kişilere çok ihtiyaç duyuluyor. Bu gruptaki bireyler kararlarını kendileri veremedikleri gibi hasta olduklarında size hasta olduklarını söyleyemiyorlar. Sizin, onların davranışlarından günlük yaşam alışkanlıklarındaki değişimlerden ve günlük takiplerinden anlamanız gerekiyor. Bunu anlayabilmek için de belli bir bilgi birikimine sahip olmak lazım. Bakım denildiğinde sadece fiziksel bakım akla geliyor. Oysa kronik bir hastalığa sahip bireyin bakımı sadece fiziksel bakım ile sınırlı kalmıyor. Bu bireylerin ihtiyacı fiziksel bakımın yanında psikolojik ve sosyal bakımdır. İşte bu çok yönlü bakım da sadece bir iki kişi ile yapılabilecek bir süreç değildir. Bu bir ekip işidir. Burada hem hastanın ihtiyaçları karşılanamadığı gibi hem de bakım verenin tükenmesi ortaya çıkıyor. Hasta bir iken iki ve hatta üç oluyor. Takip edilmesi gereken hasta bir kişi iken bakım verenlerde yaşadıkları sıkıntılar sebebi ile hasta oluyorlar. Burada aynı zamanda anneye ve babaya yeterli olamamanın getirdiği psikolojik yük, ses yükselmelerine hatta şiddete kadar gidebiliyor. Sonra insanların yaşadıkları pişmanlıklar ardı ardına geliyor.
Çevrenin oluşturduğu sosyal baskı insanları olumsuz anlamda etkiliyor. Bir annenin üç çocuğa baktığı ama üç çocuğun bir anneye bakamadığı dillendiriliverir. Oysaki annenin bebeğine verdiği bakım ile, anne babamın ihtiyacı olan bakım birbirinden çok farklıdır. Birinde yukarı çıkan bir tablo varken diğerinde aşağıya sürekli inen bir tablo söz konusudur. İşte bu durumda uzmanlık ön plana çıkıyor. Ekip işi doğuyor. Geriatrik bireyi tanıyan meslek gruplarına ihtiyaç duyuluyor. Ülkemizde geriatrik popülasyonun artması ile bu alanda uzmanlaşmış çeşitli meslek gruplarına ihtiyaç duyuluyor. Üniversitelerin ilgili alanlarında geriatri bölümlerinin açılması bu alanda yetişmiş kalifiye insan gücünü sağlayacaktır.
Henüz hala hali hazırda ülkemizde huzurevi ve bakımevi kavramları birbirine karışıyor. Huzurevi sağlıklı insanların sosyalleşmek adına bir araya gelmelerinden meydana gelen kurumlara verilen genel addır. Bakımevi kavramına geldiğimiz zaman ise günlük yaşam aktivitelerinde bağımlı (yeme içme boşaltım hareket etme), profesyonel bakım ve gözetim ihtiyacı duyan insanların kaliteli bakım hizmeti aldıkları kurumlardır. Bu iki kavramın birbirine karıştırılmasından ve insanların hala bu alana ön yargı ile yaklaşmasından dolayı bizlerle görüşmeye gelen insanlara önce kendimizi aklamakla zaman geçiriyor ve daha sonra bu kurumlarda neler yapıldığı ile ilgili bilgiler veriyoruz. Bu kurumlarda sanki korkulacak, bırakılmış önemsenmeyen kimsesi olmayan insanların kaldığı düşünülüyor. Oysa bu düşüncenin tam aksine; bakımevleri, daha özenli ve profesyonel bakım hizmeti alınması istenilen biricik değerli insanların, tercihen değil mecburen kaldıkları yerlerdir. Çünkü bakımevinde huzurevindeki gibi bir tercih söz konusu değildir. Bir mecburiyet vardır. Bizimle beraber kalan bireyler ya hastaneden tedavisi bittiği için apar topar taburcu edilmeye çalışılan ya da evde defalarca bakıcı değiştirilerek hala çözüm bulunamayan kişilerdir. Geldiklerinde de ataerkil bir toplum özelliğine sahip olmanın getirdiği ağır psikolojik yük ile suçluluk duygusu hissediyorlar. Aslında bakımevine gelmenin hastaneye gitmekten bir farkı yoktur. Dolayısı ile evde kalması için ısrar edilen ve yetersiz bakım aldığı için yaşam kalitesi düşen bireylerin yakınlarının donanımlı bakım hizmeti aldıklarında kendilerini daha iyi hissetmeleri ve hastanın yaşam kalitesinin yükselmiş olması önem taşıyor.
Bu konuya diğer bir yaklaşım ise ekonomik boyut olarak görülüyor. Bakım işi oldukça maliyetli bir iştir. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de bu alan ile ilgili politikalar geliştirilmeli. Geriatrik bireyin yakını olmak aynı zamanda zor karşılanıyor. Çünkü devlet tarafından desteklenmeyen bir bakım hizmetini özel sektörden almak zorunda kalıyorlar. Bu da gerçekten önemli ve ele alınması gereken bir konu. İnsanların ihtiyacı olduğunda desteklenmiyor olması bir başka zorluk açısıdır. Ekonomik durumu iyi olmayan ama bakım hizmeti ihtiyacı duyan bireylerin durumu gerçekten çok zor ve ne yazık ki insan onuruna yakışmayan ve yeterli olmayan bakım hizmetine razı gelmek zorunda kalıyorlar.
Her insan için değişik mana ve önem ifade eden yaşlılık, hayatın çok özel bir dönemidir. Yaşlılarımız dün ile bugün arasında köprü kuran, kültürümüzü ve değerlerimizi yarınlara taşımamızı sağlayan değerli varlıklarımızdır. Yaşlılık dönemi itibar gerektirmektedir ve bu aynı zamanda bir minnet borcudur. Yaşlı bireylerin toplumla bütünleşmesi, daha aktif olması ve yaşama bağlı kılınmaları gerekiyor. Bir ömrün büyük kısmını topluma ve ülkeye hizmetle geçirmiş insanların, yaşlandıkları ve bakıma muhtaç oldukları dönemde ömürlerinin sonuna kadar insan onuruna yakışır bir şekilde bakım talep etme hakları vardır.